3 FİLM 1 KİTAP



BURAK GÖRAL İLE 3 FİLM 1 KİTAP

RÜZGARIN HATIRALARI Yönetmen: Özcan Alper Oyuncular: Onur Saylak, Mustafa Uğurlu, Sofia Khandemirova 140 dakika, 7+ 1940’ların baskıcı siyasi ortamında gazeteci, şair ve ressam olan Aram için günler çok zor geçiyordur. Hem muhaliftir, hem de Ermeni’dir çünkü... İstanbul’daki küçük matbaasından son anda kaçabilmeyi başarır. Yakın arkadaşının da yardımıyla Gürcistan sınırına yakın bir köyde saklanır. Ormancılıkla geçinen Mikhail ve onun genç Rus karısı Meryem ona saklanmasında yardımcı olur. Ancak bu gergin bekleyiş sırasında Aram’ın hastalığı, çevredeki köylülerin arasındaki kıpırdanmalar ve Meryem’le olan yakınlaşması çok sıkıntılı bir bekleyişin içine yuvarlar onu. İlk filmi “Sonbahar” ile hepimizin kalbine dokunan yönetmen Özcan Alper, o filmiyle o kadar çok gönül kazandı ki, her yeni filminde o yarattığı etkiyle değerlendiriliyor maalesef. “Rüzgarın Hatıraları” bu ülkenin azınlıklarına olan bakışındaki sorunu irdeleyen, büyük oranda da gerçek olaylara yaslanan bir film. Gayrımüslimlerden alınan varlık vergisi ise 1915’te yaşanan Ermeni olayları arasında bir köprü kuruyor film. Aram’ın annesinin başına gelenler sonraki hayatına da yön veriyor haliyle. Sorunlar, verilen büyük kayıplara rağmen hiç bitmiyor bu ülkede, kimse yaşananlardan ders almıyor! Alper ağırkanlı sinemasıyla hikayesini hiç de acele etmeden anlatıyor. Ancak orta bölümde yani Aram’ın ormanda saklandığı günlerde o kadar yavaşlatıyor ki ritmi, seyirciyi çok zorluyor, hikayeyi de iki adam-bir kadına doğru eviriyor biraz. ‘Yaşlı adam – onun genç karısı - aralarına gelen yakışıklı yabancı’ üçgeni “Postacı Kapıyı İki Kere Çalar” benzeri bir formüle yaklaştırıyor filmi. Hikayenin politik dünyasına biraz insani bir malzeme getiriyor getirmesine bu durum ama buradaki sahneler yoruyor seyirciyi. O kadar güzel ve genç bir rus kızın 1942’de öyle bir Karadeniz köyünde öyle bir adamla yaşadığına da çok ikna olamıyorsunuz, onların dünyasına rahatça giremiyorsunuz. Onur Saylak’ın Aram rolündeki performansı akılda kalıcı. Saylak her filminde farklı görünebilmeyi de başaran enteresan bir oyuncu. SON MACERA Going in Style Yönetmen: Zach Braff Oyuncular: Morgan Freeman, Michael Caine, Alan Arkin 96 dakika, 7+ “Son Macera” sık sık karşımıza çıkan bir yaşlı komedisi. Bizim sinemamızda bile “Güle Güle” adıyla çekilmiş bir tezahürü mevcuttur. Aynı çelik fabrikasında yıllarca çalışmış üç yakın arkadaş, emeklilik yıllarında da birbirlerine destek olarak yaşayan üç yalnız erkek Joe (Michael Caine), Al (Alan Arkin) ve William (Morgan Freeman), eski işverenlerinin attığı bir kazık yüzünden emekli maaşlarından olurlar. Hayatlarının sonbaharında meteliksiz kalmışlardır ve ne kadar zamanları kalmışsa kalsın rahat bir yaşam özlemi içindedirler. Joe’nun bankadayken yaşadığı soygun tecrübesi onun da aklına bu fikri getirir. Üç arkadaş, borçlu oldukları bankayı soymaya karar verirler. Yakalanırlarsa da hiç olmazsa bakımlı bir hapishanede, sıcak yatak ve düzenli yemekle yaşayacaklardır. Çevrelerinde yaşayan birkaç kanunsuzdan destek alan ekip senelerin yaşam tecrübesi ve zekalarını birleştirerek bir plan oluşturur ve kolları sıvarlar. 1979 yapımı aynı adlı filmden uyarlanan bu klişe Hollywood komedisi, üç emektar oyuncunun sırtında yükseliyor en çok. Yan karakterlerden biri olarak hikayeye dahil olan bir zamanların seksi güzeli Ann-Margret da hâlâ çok hoş. Küçük bir karakterde gözükse de Christopher Lloyd da birkaç sahnede neşe kaynağı oluyor. Ama filmin komik olması beklenen diyalog ve şakaları maalesef yeterli güce sahip değiller. Orijinal film 1970’lerin ‘kahverengi’ Hollywood’una dahil bir komedi olduğu için bir parça daha karanlıktı ve farklıydı doğrusu. Bu yeniden çevrimin çok daha pembe ve eğlenceli olması hedeflenmiş ama keşke biraz daha komik bir senaryo için çaba gösterilseymiş. Bu haliyle, bittikten dakikalar sonra beyninizden silinmeye başlıyor film... Neyse ki hikayenin finali ‘doğrucu davut’ olmadan halledilebilmiş yine de. Bir de ders veren bir finalle sonlansaydı iyice çekilmez olurdu doğrusu. Çünkü bu sömürü üzerine kurulu sistemde gerçekten de ‘herkes turtadan bir parça hakediyor’. SAPLANTI Unforgettable Yönetmen: Denise Di Novi Oyuncular: Rosario Dawson, Katherine Heigl, Geoff Stults 100 dakika, 15+ Julia adlı genç bir kadın, çok aşık olduğu David ile yeni bir hayata başlamak üzeredir. İşini, yaşadığı yeri David için değiştiriyordur. David’in ise eski bir karısı ve küçük bir kızı vardır. David’i elinden kaçırdığı için pişmanlık duyan eski eş Tessa, Julia’ya pek de samimi davranmaz. Hatta bir süre sonra dozu giderek arttırır. Julia’nın üzerine büyük bir suç yıkarak onu safdışı bırakmaya çalışacaktır. “Saplantı”, eğer doğru bir türde ele alınıp, iyi bir senaryoyla kuşatılsaydı daha iyi bir film olabilirmiş doğrusu. Film kurduğu eski eş-yeni eş çatışması üzerinden dramatik bir film olarak tasarlansa daha anlamlı olabilecekken, beceriksizce bir ‘canavar kadın’ filmine dönüştürülmüş. Tessa’nın giderek bir ‘öldüren cazibe’ haline gelmesi inandırıcı olamıyor, kurduğu kumpaslar ise üçüncü sınıf demode tv dizilerindeki benzerlerini hatırlatıyor. Daha güçlü yazılmış bir senaryoyla Tessa’nın annesinden ona geçen mükemmeliyetçiliği bu kadar yüzeysel geçilmezdi, David’e olan takıntısının da altı daha dolu olurdu. Julia’nın Tessa karşısındaki çaresizliği ise yer yer fazla geliyor. Hollywood’un ünlü yapımcılarından Denise Di Novi yönettiği bu ilk sinema filminde yanlış bir senaryoya toslamış. Ancak Julia’da Rosario Dawson, Tessa’da da Katherine Heigl yine de kendilerini izleten performanslar çıkarabilmişler. Tessa’nın annesi rolünde izlediğimiz Charlie’nin Melekleri’nden biri olan Cheryl Ladd de filmin küçük bir sürprizi. *** İŞTE LEONARDO DA VINCI Joost Keizer Hep Kitap, 80 sayfa Mimar, bilim adamı ve kuşkusuz eşsiz bir sanatçıdır Leonardo Da Vinci. Rönesans’ın büyük dahisinin çocukluğu ve eğitim hayatını kısaca özetleyen kitap hiç vakit kaybetmeden bu dehanın yapıtlarına giriyor. Tabi ki onun çok yönlü sanatını bütün yönleriyle tam olarak anlatabilmek hayli güç. Ama yine de sanatçının en çok bilinen eserlerinden The Last Supper’ı, “Bir İnsan Kafatası Çalışması’nı ve tabi ki ünlü Mona Lisa’yı detaylı bir şekilde ele alabiliyor yazar Joost Keizer. Da Vinci’nin ünlü portresine modellik yapan Lisa Gherardini’yi ve ünlü ressamın Mona Lisa tablosundan bir türlü ayrılamamasını da anlatıyor. Yazarın araştırmalarına göre Da Vinci’ye modellik yapan Gherardini’nin kocası portrenin karısına hiç benzemediğini söyleyip reddetmiş. Da Vinci ise meşhur portre üzerindeki çalışmalarını yıllarca devam ettirmiş. Bilim merakıyla sürekli bir şüphe adamı olarak yaşayan Da Vinci, bu yönünü sanatına da aksettirebilmiş bir deha. Kitap onun bu özelliği üzerinde duruyor en çok ve bilimin sanat üzerindeki etkisini de irdeliyor tabi ki haliyle... İllüstrasyon sanatçısı Christina Christoforou’nun farklı çalışmaları da kitaba ekstra lezzetler katıyor. Çok kısa bir zamanda yayın dünyasına hızlı bir giriş yapan Hep Kitap yayınevinin ‘İşte’ dizisi hem kolay okunan ve hiç sıkıcı olmayan farklı tasarımıyla, hem de sade diliyle dünya sanat tarihine yön vermiş ünlü sanatçılar için güçlü bir referanslar oluşturuyor.