3 FİLM 1 KİTAP



BURAK GÖRAL İLE 3DVD 1 KİTAP

EYVAH ANNEM DAĞITTI! Bad Moms Yönetmenler: Jon Lucas, Scott Moore Oyuncular: Mila Kunis, Kristen Bell, Kathryn Hahn 101 dakika, 13+ Çağımızın modern annelerinin çoğunluğu ‘helikopter anne’ denilen kontrolcü, mükemmeliyetçi ve kendisini çocukları için paralayan annelerden oluşmakta. “Eyvah Annem Dağıttı!” bu annelerden birkaç tanesinin yolunu kesiştirip, bazı klişe tuzaklarına düşse de yer yer özgün bir komediye ulaşmayı başarıyor. Çocukların bütün yükünü üzerine yüklemiş olan kocasının başka bir ilişkisi olduğunu öğrenen genç anne Amy bu noktadan itibaren bir ‘uyanış’ yaşar. Ömrünü dört çocuğuna adamış Kiki ve ergen oğluyla hiç de ilgilenmeyen zevkine düşkün Carla bir araya gelir ve Okul Aile Birliği’nin örnek annesi Gwendolyn’e karşı alternatif bir anneliği savunarak, okulun diğer anneleri için yeni bir oluşuma ön ayak olurlar. Anneliği kusursuzlaştırmak isterken ayarı kaçırmak ve tümüyle ilgisiz olmak arasında ince bir denge noktası var doğrusu. Film aslında bu dengeyi bulmanın zorluğunu anlatıyor. Ancak bu ciddiye alınması gereken mesaj, zaman zaman “Felekten Bir Gece” komedisine evriliyor –ki aslında amaçlanan da bu. Nitekim o filmlerin yönetmenlerinin yeni projesi bu film. Ama hem anneliği korumanın hem de utanmaz bir komediye imza atmanın arasında da ince bir denge noktası var. Film bu iki tercih arasında gidip geliyor sürekli. Halbuki ellerinde Mila Kunis, Kristen Bell, Kathryn Hahn, Christina Applegate ve Jada Pinkett Smith gibi son derece yetenekli ve parlak kadın oyuncular varken daha zeki hamleler yapılabilirmiş. Sık sık ağır çekime dönen ‘ekip’ sahnelerinin lüzumsuzluğu, son 20 dakikada gerçekleşen son derece klişe çözülme ve karakterlerin dönüşümlerinin çok kısa bir zaman içerisinde gerçekleşmesi gibi kusurları var filmin. Fakat yine de içerdiği kimi fikirler çok doğru; bazı buluş ve espriler de komik... Son kısım biraz uzasa da eğlenceli bir film olabilmiş “Eyvah Annem Çıldırdı!”. PASTORAL AMERİKA American Pastoral Yönetmen: Ewan McGregor Oyuncular: Ewan McGregor, Jennifer Connelly, Dakota Fanning 108 dakika, 15+ Oyuncu Ewan McGregor’un başrolünde olduğu ilk yönetmenlik denemesi “Pastoral Amerika”, iddialı bir hikayenin altında ezilen bir film olmuş maalesef. Yerel bir yarışmada güzel seçilen annesi ve popüler, yakışıklı iş adamı babasının steril dünyasında büyüyen bir genç kızın aileye yarattığı sorunlar ABD’nin sancılı 1970’ler döneminin dekorunda işleniyor. Swede ve Dawn’ın küçük kızları Merry daha çocukken ailesinin kusursuz görüntüsü ve apolitik duruşlarına karşı psikolojik tepkiler vermeye başlamıştır. Merry ergen yaşlarında ise heyecanlı bir aktivistlikten terörizme doğru kaymaya başlar. Swede ve Dawn bu tepetaklak gidişe karşı hiçbir şey yapamazlar. McGregor bir ‘ilk film’e göre son derece zor bir öykünün altına girmiş. Senaryo maalesef Swede ve Dawn’ın tanışması ve evlenmesine gereksizce zaman ayırıyor, sonra Merry’nin babasına karşı duyduğu aşkı (Elektra kompleksi) yanıltıcı bir şekilde kullanılıyor ve filmin ikinci yarısında Merry’nin ortadan kayboluşundaki polisiye esrar da öyküye hizmet edecek şekilde işlenemiyor. Finalde hızlıca akan zaman da bütün bunların üstüne tuz biber ekiyor. Philip Roth’un hikayesi belli ki kızı giderek teröriste dönüşen bir babanın dramını anlatıyor. Ancak senaryo ve yönetmen bu hikaye içinde çok fazla şey anlatmaya soyunmuş. Merry’nin bu süreç içinde kızgın bir aktivistten hayalet gibi dolaşan genç bir kadına dönüşmesinin nedenlerini tam olarak anlayamıyoruz, aynı şekilde annesi Dawn’ın dramı da çıkamıyor ortaya. Oyuncuların yaşlanmış hallerindeki makyajlar fazla göze batarken Ewan McGregor’un bir türlü Amerikalı gibi durmayan performansı da şaşırtıyor. RÜZGARIN OĞLU Race Yönetmen: Stephen Hopkins Oyuncular: Stephen James, Jason Sudeikis, Jeremy Irons 134 dakika 1936 Berlin Olimpiyatları, Nazi Almanya’sının dünyaya normal gözükme kaygısını taşıdığı ilk ve tek organizasyondur. Olimpiyat oyunları Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels tarafından bir PR çalışması olarak ele alınmış ve ülkenin o zamanki en yetenekli sinemacısı Leni Riefenstahl da sınırsız yetki ve imkanla oyunları filmleştirmesi için görevlendirilmişti. Tabi ki ‘üstün ırk’ (!) Alman sporcuların birçok altın madalyayı kazanacağı düşünülerek... Oysa nereden bilsinler ki, siyahi bir Amerikalı koşucunun kendi ülkesinde ırkçılıkla mücadele etmesi yetmediği gibi koca bir dünyaya ırkçılığın ne kadar rezil ve mantıkdışı olduğunu kanıtlamaya geldiğini... Film, ünlü atlet Jesse Owens’ın üniversiteye başladığı sene olan 1933’den başlatıyor hikayesini. Düşük gelirli ailesinin gururu olan Jesse, Ohio üniversitesinde başarıya aç bir antrenör olan Larry Snyder tarafından keşfedilir. Film hem Owens’ın bu sürecini, karısıyla olan engebeli aşk ilişkisini, hem Amerikan olimpiyat komitesi temsilcisi Avery Brundage’nin Goebbels ile siyasi pazarlığını, hem antrenör Snyder’ın dışlanma hikayesini, hem de Leni Riefenstahl’ın “Olympia” filminin çekim hikayesini bir arada anlatmaya soyunuyor. Hepsi de ayrı ayrı anlatıldıkları filmlerde daha derinleşebilecek konular. Yine de bir zamanların gişe canavarı “Mumya” filmlerinin yönetmeninden beklenmeyen bir başarıya ulaşmıyor değil “Rüzgarın Oğlu”. Özellikle de Owens’ın devasa Berlin stadyumuna ilk kez girdiği tek plan sahne CGI destekli de olsa etkileyici. Oyuncuların neredeyse tamamı iyi de Snyder’i canlandıran ve aslen komedyen olan Jason Sudeikis karakterine bir türlü ağırlık katamıyor. 
Kendi adıma, bu filmde sadece olimpiyatlar sırasında yaşananları izlemeyi tercih edebilirdim. “Rüzgarın Oğlu” hepsini anlatmaya soyunmuş. Bu haliyle tam bir tatmin veremiyor olsa da sporun ve başarının özünde her türlü ayrımcılığa karşı duruş olduğunu ve Hitler’e 2. Dünya Savaşı’ndan önceki ilk yenilgisini Jesse Owens’ın yaşattığını zevkle izliyoruz... **** ESNEYEN BOŞLUK Berkun Oya Everest Yayınları, 440 Sayfa Oyuncu/senarist/yazar ve hatta yönetmen Berkun Oya’nın adını ilk kez, 2007’de yazıp yönettiği “İyi Seneler Londra” filmiyle tanıdı pek çok kişi. “İyi Seneler Londra” gişede kitleler tarafından kolay kabul edilebilir bir film olmasa da, özellikle de ikibinli yılların Türk sineması örnekleri içinde farklı bir ‘ilk film’ olmayı başarmış, enteresan bir filmdir. Oya’nın kaleminin kuvvetli olduğunun da sinyallerini verir. “Son” adlı yine sıra dışı bir TV dizisi olduğunu da hatırlatalım... Yazar daha sonra Radikal gazetesinde düzenli yazılar yazmaya başlamış, sahnelenen tiyatro oyunlarıyla da ses getirir olmuştu. Özellikle “Bayrak” ve “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” adlı oyunları Berkun Oya’nın da bir yazar olarak kendi zirvelerini oluşturmakta. “Bayrak” daha sonra yine yazarı tarafından online televizyon platformu BluTV’de “Masum” adıyla uyarlanmıştı. Bu çağdaş ‘aile’ kurumunun ikiyüzlülüğüne dikkat çeken güçlü eser Seren Yüce’nin yönetmenliğinde 8 bölümlük güzel bir yapıma dönüşmüştü. “Güzel Şeyler Bizim Tarafta”da birkaç sezon boyunca seyircinin ilgi odağı olmuş popüler bir oyundu. Everest Yayınları’ndan çıkan “Esneyen Boşluk” adlı bu kitapta Berkun Oya’nın bu iki ünlü tiyatro oyunu da bulunmakta. Ama sadece bunlar değil. Diğer iki uzun oyunu “Yangın Duası” ve “Babamın Cesetleri”nin yanısıra 12 tane de kısacık oyunu bulunmakta. Kitabın ilk yarısında Oya’nın kısa hikayeleri, ikinci yarısındaysa Radikal’de yayınlanan yazıları bulunmakta. Kitaba adını veren “Esneyen Boşluk”, sonrasında “Kalamar”Koridor”, “Kalamar” gibi güçlü hikayeler hemen diğerlerinden ayrılıyorlar. Bu Berkun Oya külliyatı iyi yazan, görsel düşünen ve farklı fikirlerini iyi ifade edebilen bir yazarın dünyasına sokuyor sizi. İçinde keyifle dolaşabileceğiniz, birçok duygularınızı harekete geçirebilen bir dünya bu.