3 FİLM 1 KİTAP - 5 EKİM



BURAK GÖRAL İLE 3DVD 1 KİTAP

KRAL ARTHUR: KILIÇ EFSANESİ King Arthur: The Legend of the Sword Yönetmen: Guy Ritchie Oyuncular: Charlie Hunnam, Jude Law, Astrid Berges Frisbey  126 dakika, 13+ Çok bilinen bir İngiliz mitolojisi ürünüdür “Kral Arthur”. Pek çok mit kahraman gibi erken yaşta anne-babasından kopartılan, zor şartlarda büyüyen ve sonra intikam için geri dönen bir kahramanın hikayesi. Kral olan ağabeyini iktidar hırsı için katleden Vortigern, bu uğurda kendi ailesini bile büyücülere kurban vermeye razıdır. Kral Uther ölmeden önce küçük oğlu Arthur’u son anda kurtarır. Genelevdeki kadınlar tarafından büyütülen Arthur’un yıllar sonra babasının efsanevi kılıcı Excalibur ile buluşması kaderini tümüyle değiştirir. Arkasındaki kara büyünün de desteğiyle giderek daha da despotlaşan kral amcasına karşı oluşan bir halk hareketinin lideri olarak bulur kendisini. Hem perdede hem de televizyonda; hem kendisini hem de türevlerini çok izlediğimiz bir hikayedir “Kral Arthur”un hikayesi. İktidar ve gücün zehirlediği kötü bir lidere karşı ezilmişlerin bir lider altında birleşip başlattığı isyanıdır. Arthur’un bir sokak serserisinden gerçek, özlenen, cesur ve demokrat bir lidere dönüşmesini izleriz. Tabi ki büyücü Merlin’in de desteğiyle... Özellikle ülkemizde “Kapışma” (Snatch) ile kendisini çok sevdiren yönetmen Guy Ritchie’nin kendine has geveze ve hızlı kurgusu bu bildiğimiz hikayeye farklı bir enerji getirmiş. Arthur’un çetesi sanki günümüz Londra’sının ara sokaklarında fink atan küçük hatta sempatik bir mafya çetesi gibi. Lakapları, tavırları ve aralarındaki ilişkiler fazlasıyla Guy Ritchie imzalı. Daniel Pemberton’un yüksek profilli müziği ise birçok sahneye artı değer katan bir enerjiyle dolu. Mesela Arthur’un çocukluğunu özetleyen sekans, uzun zamandır izlediğimiz en iyi müzikaltı sekansı... Bu yeni Kral Arthur yorumu çok hızlı, çok diyaloglu ve yer yer de yorucu ama kendinizi kaptırırsanız da keyifli bir film olmuş. Yine de birkaç meseleye takılmadım değil. Mesela Arthur’un Excalibur klılıcını ele geçirdiği zaman giriştiği dövüş sahneleri fazla abartılı, onu efektlerin de desteğiyle neredeyse bir süperkahramana dönüştürüyor yönetmen. Bir de taraflar arasındaki en kritik savaştan önce kralın büyücü kızı serbest bırakması da öyle bir adamın asla yapmayacağı bir hata. Dev yılanların, ağaç insanların ve devasa fillerin hikayeye ciddi katkıları yok ama büyük fantastik film imajına yönelik, “Yüzüklerin Efendisi” numaraları bunlar. Karakterlere yoğunlaşmak yerine, onları yüzeydeki halleriyle bırakıp görselliğe yüklenmiş yönetmen. Yine de artık iyice klişe bir hale gelmiş, çekile çekile suyu çıkarılmış bir hikayeyi şık bir pakete dönüştürebilmiş Guy Ritchie. Arthur olarak izlediğimiz Charlie Hunnam ‘biraz daha sert hatları olan Brad Pitt’ gibi görünüyor ve giderek daha büyük gişe filmlerinde kendisine yer açıyor. Jude Law ise ilk kez bu çapta bir gişe filminde kötü adamı hakkını vererek oynamış. DEHA Gifted Yönetmen: Marc Webb Oyuncular: Chris Evans, Mckenna Grace, Lindsay Duncan 101 dakika, 7+ “Deha”da annesinin ölümünden sonra amcasıyla yaşayan matematik dehası küçük kız Mary’nin hikayesini izliyoruz. Kız kardeşinin ölümünden sonra üniversitedeki işini bırakan ve onun vasiyeti gereği yeğenini yanına alan Frank onu kendi bildiği gibi yetiştirmiştir hep. Mary’nin annesi gibi bir matematik dehası olmasını da yine kardeşinin vasiyeti gereği çok irdelemez. Çünkü kendi annesi Evelyn, kız kardeşini kendi mükemmeliyetçiliği ve tatminsizliği için matematik konusunda çok fazla zorlamıştır. Frank, Mary’nin özel okullarda ileri matematik formülleri içinde değil, arkadaşlarıyla normal bir çocukluk geçirmesini sağlamaya çalışmaktadır. Ancak büyükanne Evelyn bir gün çıkagelir, torununun yanında yaşamasını istediğini belirtir... Frank ve Evelyn, sorunlu bir anne-oğul olmasına rağmen birbirleriyle hiç kavga etmemekteler. Hatta Mary’nin velayet davasında da birbirlerine karşı aşırı sakinler. Film bu değişik anne-oğul ilişkisinin altından kalkamıyor. Ama Frank ve Mary’nin bir araya geldiği sahneler ışıldıyor, filmin geri kalanından direkt ayrılıyorlar. Filmin küçük yıldızı Mackenna Grace’in duygusal tonu çok yüksek performansı filmin küçük kahramanıyla sağlam bir etkileşim kurmamıza olanak sağlıyor. Amcasıyla olan sahnelerinde gerçekten duygulanmamak elde değil. Çok kalıcı olmayacak ama yürek ısıtan bir hikaye var karşımızda. Çocukların eğitim hayatları sırasında onların çocukluklarını kaybetmemeleri gerektiğini büyüklere hatırlatan bir tarafı da yok değil...   BOYUN EĞMEZ Unbroken Yönetmen: Angelina Jolie Oyuncular: Jack O'Connell, Takamasa Ishihara, Domhnall Gleeson 137 dakika, 15+ Yönetmenliğini Angelina Jolie’nin yaptığı, Coen kardeşlerin elinden geçmiş senaryosuyla da dikkat çekici bir film “Boyun Eğmez”. Olimpiyat koşucusu Louis Zamperini, II. Dünya Savaşı sırasında orduya katılmıştır. Pasifiğin üzerinde gerçekleşen bir uçak kazası sonucunda okyanusta 47 gün yaşam mücadelesi vermesi yetmezmiş gibi Japonlar tarafından yakalanır ve uzun sürecek, acı dolu bir esaret dönemi başlar. Mahkum edildiği çalışma kampının komutanı olan Watanabe, Zamperini’ye kafayı çok fena takmıştır. Ona her türlü psikolojik ve fiziksel eziyeti çektirmeye kararlıdır. “Boyun Eğmez” bana en çok David Bowie’nin başrolünde olduğu, Japon sinema üstadı Nagisa Oshima’nın 1983 yapımı filmi “İyi Noeller Bay Lawrence”ı hatırlattı. Kuşkusuz benzer bir temada daha cesur bir filmdi o. Burada ise gerçek bir yaşam öyküsüne bağlı kalmak durumunda film. Amperini’nin hikayesi bir süre sonra daha önce çok başka örneklerini de izlediğimiz bireysel direniş hikayesine dönüşüyor. Ama buna rağmen baştan sona ilgiyle izletmeyi başarıyor film kendini. Bu başarının en büyük payı Angelina Jolie’nin birinci sınıf yönetmenliği. Jolie’nin bu ikinci yönetmenliği ancak sanki yıllardır film yönetiyormuş gibi profesyonel bir iş çıkartmış ortaya. Elindeki senaryoyu en keskin ve en çarpıcı sahnelerle anlatabilmeyi başarmış... *** İŞTE WARHOL Catherine Ingram Hep Kitap, 80 sayfa Herhalde Türkiye’de hakkında yazılmış kitapları en çok satan sanatçılardan biri olan, Amerikalı ressam ve film yapımcısı, pop art akımı denince akla gelen ilk isim Andy Warhol’dur. Sanat tarihçisi Catherine Ingram’ın “İşte Warhol” kitabı sanatçının en eğlenceli ve ünlü eserlerine yer vermekle kalmıyor, birçoğunun genlerine kadar iniyor. Warhol’un çok yönlü arkadaş çevresini ise “Warhol Evreni” adlı bir çizelgeyle çıkarıyor ortaya Ingram. Andrew Rae’nin illüstrasyonları ise Warhol kadar renkli ve keyifli. Hatta çok esprili. Ingram Warhol’un çocukluk ve gençlik yıllarını da deşmeyi ihmal etmemiş. Sanatçının hastalıklı çocukluk yılları, ünlü ölüm korkusu ve New York düşkünlüğü de kitapta yer almakta. Ama bu eserin en önemli özelliği Warhol markasının nasıl oluştuğunu çok yetkin bir dille ve kurguyla anlatabiliyor olması. Andy Warhol genç bir yaşta, 58 yaşında ölene kadar dünyaya sayısız ünlü eser sığdırmıştı. “Herkes bir gün 15 dakikalığına şöhret olacak”tı elbet ama onun şöhreti dünya döndükçe devam edecekti...