3 Film 3 Kitap



3 FİLM

pixels_dvd Pixels “Pixels” izleyicisini kandırmayan bir film olmasına rağmen bazı insanların filmden çıkarken neden büyük bir hayal kırıklığına uğradıklarına anlam veremediğim filmlerden biri. Daha filmin afişinde de, fragmanında da gösterildiği gibi bilgisayar oyunlarından taşan oyun kahramanlarının uzaylılarca silah olarak kullanıldığı, sokaklarda benim kuşağımın çocukken ‘dobişko’ diye bildiği büyük sarı video oyunu kahramanı ‘pac-man’in arabalara ve insanlara saldırdığı, absürd bir komedi işte. Hele bir de zaten işin içinde Adam Sandler varsa daha ne bekleyeceksiniz ki o filmden? İçinde 80’ler göndermeleri olan, bu yüzden de o yıllara aşina olan kuşağı yeni kuşağa kıyasla daha çok eğlendirmeye aday, klişe bir kahramanlık komedisi bu. Hikayenin kahramanı Brenner evlere televizyon ve ses sistemleri kuran sıradan bir adam. Çocukluk arkadaşı Cooper ise ABD başkanı olmuş ama ergen ruhundan hâlâ tam uzaklaşmış sayılmaz... Hikaye uyumsuz ilk saatinin ardından çok hareketlense de bir türlü şaha kalkamıyor ama anlık parlamalarla, başkan esprileri, gayet klişe bir şekilde sürekli savaşmak isteyen genelkurmay başkanı esprileri ve yer yer 80’leri anımsatan kimi detaylarla paldır küldür gidiyor. “Pixels”, 80’lerin hit komedilerinden “Hayalet Avcıları” (Ghostbusters) modelinde bir film ama onun kadar iz bırakabilecek bir yapıya sahip değil.Yine de türlü espri ve göndermeler sayesinde biraz daha eğlenceli bir ‘izle ve unut’ filmi. (Bir Film / Sony) kod_adi_Uncle_dvd Kod Adı: U.N.C.L.E. (The Man From U.N.C.L.E.) 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Avrupa’da ajan savaşları tam gaz devam ediyordu. Özellikle de Berlin Duvarı etrafında... Meşhur ‘soğuk savaş’ zamanlarının bu başlangıç yıllarında yazılmış roman ve çekilmiş film/dizinin haddi hesabı yoktur. İlk defa 1964’te yayımlanmaya başlayan aynı adlı diziden uyarlanan “Kod Adı: U.N.C.L.E.”da da tam 60’ların ruhuna uygun, defalarca izlediğimiz çok klişe bir hikaye var. Nükleer başlıklı bomba yapan ve rehin tutulan bir profesör, onun kızını takip eden ve birlikte çalışmak zorunda bırakılan biri Rus diğeri Amerikalı iki yakışıklı ve işbilir ajan, gerisi malum. Solo ve Kuryakin birbirleriyle de çekişerek bu bombayı Nazilere satmak üzere olan burjuva bir karı-kocaya engel olmaya çalışıyorlar. Bu basit hikayeyi ileri-geri gidişlerle ilginç hale getirmeye çalışıyor tecrübeli yönetmen Guy Ritchie. Yönetmenin teknik kabiliyeti, filmin başarılı görsel tasarımıyla birleşiyor ve ortaya gerçekten şık ve stilize bir film çıkıyor çıkmasına. Ancak iyi aksiyon sahneleri senaryoyu doldurmaya yetmiyor. Yeni kuşak Superman olarak izlediğimiz Henry Cavill ve en son “Maskeli Süvari” rolünde izlediğimiz Armie Hammer’ın kendine ayrılan sınırlı alanı çok sempatik olamadan doldurmaya çalışıyorlar. Çok doyurucu bir senaryosu olmasa da 1960’ların Avrupa’sını dolaştıran atmosferi, görsel tasarımı, güzel müzikler ve bazı kurgu oyunları sayesinde can sıkmayan bir seyirlik... (Yeni Film / Warner) iki_ask_arasinda_dvd İki Aşk Arasında (How to Make Love Like an Englishman) İngiliz bir edebiyat profesörü olan Richard, Amerikalı genç sevgilisi Kate ile evlenme arifesinde bir rastlantı sonucu çok hoş bir kadınla tanışır ve ona kur yapar. Ancak bu kadın Kate’in onu tanıştırmak istediği üvey ablası Olivia’dır. Aynı gece Kate’in hamile olduğunu da öğrenen Richard özgürlüğübe düşkün bir yapıda olmasına rağmen Kate’le evlenmeye ve onunla Los Angeles’da yaşamaya karar verir. Olivia ile aralarındaki küçük kurlaşmayı ise unuturlar. Aradan birkaç yıl geçer Richard’ın Kate ile olan ilişkisi boşanmayla sonuçlanır ve baika sorunlar çıkar ortaya. Richard’ın Amerika’da kalması riske girmiştir, küçük oğlunu bırakmayı hiç istemiyordur ve Olivia’ya olan ilgisi yeniden alevlenir... Tümüyle oyuncularının cazibesi sayesinde bir parça ayakta durabilen bir film “İki Aşk Arasında”. Beyazperdenin emekli Bond’larından biri olan Pierce Brosnan’ın cazibesi ve tecrübesiyle parlattığı Richard’a her daim ilgi odağı olabilen Salma Hayek eşlik ediyor. Geriye güzel Los Angeles görüntüleri, meraklısına Jessica Alba, birkaç komedi sahne ve emektar oyuncu Malcolm McDowell (Otomatik Portakal) kalıyor. Ama hikaye daha en başından itibaren abartılı ve şişirme olduğunu belli ediyor. Mesela Richard’ın bir edebiyat profesörü olmasına rağmen işe yaramaz bir göçmen muamelesi görmesi pek inandırıcı gelmiyor. Brosnan ve Hayek’in karşılıklı sahneleri iki oyuncu sayesinde parlıyor, bunun dışında “İki Aşk Arasında” ne tam bir romantik komedi olabiliyor ne de çok iyi bir komedi-dram... (As Sanat / Pinema)

3 KİTAP

bu filmin kotu adami benim_kapak Bu Filmin Kötü Adamı Benim / Murat Gülsoy Murat Gülsoy’un ilk romanı “Bu Filmin Kötü Adamı Benim”, Can Yayınları tarafından altıncı kez basıldı geçtiğimiz ay. Gülsoy’un romanı, özellikle de yazarlıkla ilgilenen herkesin ilgisini çekecek bir yaklaşıma sahip. Ana karakteri sevmediğini anladığı bir kadınla evli olan Önder adlı bir yazar. Önder yeni romanını yazabilmesine olanak sağlayacağını düşündüğü için karısıyla bir süreliğine Datça’ya taşınmıştır. Roman bize Önder’in buradaki günlerini ve karısıyla giderek gerginleşen ilişkisini aktarırken, diğer yandan da Önder’in yazdığı romanı paralel olarak takip etmemizi sağlıyor. Bu birbirinin içine geçmiş iki hikaye aslında tek bir kişinin, yani Önder’in hikayesidir. “Bu Filmin Kötü Adamı Benim”, renkli bir dile ve oyuncaklı bir anlatıma sahip. Önder’in yazdığı romandaki ana karakter de arkadaşının sevgilisi olan Gaye adlı bir kadına aşıktır ve Önder’in tüm bencilliklerini, güvensizliklerini, altı boş egosunu o da taşımaktadır. Ama bu roman sadece ‘erkek bencilliği’ne yaslanmıyor. Aynı zamanda bir babadan kurtuluş çabası da mevcut. Önder’in babasıyla yaşadığı hayali hesaplaşmalar diğer hikayede karşılığını başka bir babanın ifşa olan sırrıyla dengeler. İki hikaye de Önder’in yolculuğu benzer nitelikler taşır, aslında karşımızda tek bir yolculuk vardır: 40 yaşına gelmiş tahsilli, ‘yarı aydın’ bir Türk erkeğinin mutsuzluğa mahkum dramı... Gülsoy’un bu akıcı ve ödüllü romanı (2004 Yunus Nadi Roman Ödülü), yazarın diğer romanlarına da yöneltiyor okuyucusunu... (Can yayınları, 252 sayfa) olaganustu_bir_gece Avusturyalı yazar Stefan Zweig’ın eserleri, farklı yayınevlerinden tekrar tekrar basılmaya devam ediyor. Zweig’ın hikayelerini okurken karakterlerin iç dünyalarına tümüyle hakim olursunuz. Zweig’in gücü öykülerinin kahramanlarının iç dünyalarını anlatmaktaki üstünlüğüdür. Karısıyla beraber intihar ederek yaşamına son veren yazarın, kırılgan kişiliği yazdıklarında da kendisini gösterir. İnsanoğlunun aslında derinlerinde ne kadar çabuk raydan çıkabileceğini, olağanüstü güçlü olabileceği gibi kendisini ne kadar da kolay bir şekilde arzularının esiri haline sokabileceğini kimi zaman basit ama çok etkileyici hikayelerle anlatabilmiş, üretken bir yazar/düşünür. Zweig’ın “Olağanüstü Bir Gece”si de son derece rahat ve varlık içinde bir hayata sahip olan burjuva bir genç adamın yaşadığı büyük bir değişimi anlatıyor. Bu adam hayatı boyunca sürekli ‘alan’ bir adamdır. İşlediği küçücük, masum gibi görünen küçük bir suç, onu ‘vermek’le de tanıştıracaktır. Bütün hayatı hipodromda yaptığı küçük bir hareketle değişir. Kahramanımız meğer o zamana kadar sadece ‘yaşadığını sanan’ bir adammış... Tabi ki Zweig’ın en güçlü ‘uzun hikayesi’ değil. Nitekim bir “Amok Koşucusu” kadar derin ve yaralayıcı, “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” kadar hüzünbaz, “Satranç” kadar da zeka dolu bir hikaye değil “Olağanüstü Bir Gece”. Ama Zweig okurlarının yüzüstü bırakmayan keyif veren bir ‘uzun hikaye’. (İş Bankası Yayınları, 64 sayfa) yildiz_savaslari Yıldız Savaşları / Will Brooker 2015’in en büyük sinema olaylarından biriydi yeni “Yıldız Savaşları” filmi “Güç Uyanıyor”. Nasıl olmasındı ki? Çocukluğumuzun ve çocuklarımızın kahramanları Han Solo, Luke Skywalker ve Prenses Leia geri dönmüştü. 1977 yapımı ilk “Yıldız Savaşları” filmi tam üç yıl sonra 1980 yılının mayıs ayında ülkemiz salonlarında izlenebilmişti... 12 Eylül darbesine adım adım yaklaşıldığı günlerde biz çocukların dünyasına güneş gibi doğmuştu. Mitolojiden, çizgi romanlardan, western sinemasından, doğu mistizminden beslenerek yaratılmış şahane bir fantastik karışımdı ve zamane çocuklarının daha önce hiç izlemedikleri bir şeydi. Yaratıcısı George Lucas hikayesini anlatmaya tam ortasından başlamış, 1977’de başlayıp üçer yıl arayla çektiği orijinal üçlemenin öncesini de 1999 yılında başlayıp yine üçer yıl arayla çektiği ikinci bir üçlemeyle anlatabilmişti. “Yıldız Savaşları”na kadar yaratıcı yönetmen George Lucas daha çok sistem dışı deneysel filmler yapmak isteyen bir yönetmen olduğu ama “Yıldız Savaşları” ile kendisini bu hikayeye esir ettiği söylenir durur. Will Brooker da buradan çıkıyor yola ve özellikle de ilk “Yıldız Savaşları” filminin yapım hikayesini, farklı okumalarla birlikte detaylı bir şekilde ele alıyor. Yıldız Savaşları evreninde büyümüş sinemaseverler için son derece tatmin edici bilgiler içeren bu kitapta özellikle de “Kir” adını taşıyan bölüm çok ilgi çekici analizler içeriyor. Asilerin neden kir pas içinde olup da impartorluğun gıcır gıcır olduğunu gayet net bir şekilde açıklıyor. Alfa Yayınları, her biri çok önemli filmlere ait olan BFI serisinden bununla beraber şu ana kadar 11 adet kitap çıkarttı. “Ucuz Roman”, “Baba”, “Vertigo”, “Esaretin Bedeli”, “Metropolis”, “Saklı”, “Gözleri Tamamen Kapalı”, “Yurttaş Kane”, “Ruhların Kaçışı” ve “Yedi Samuray” da diğerleri.. .Her sinemaseverin mutlaka edinmesi gereken kitaplar bunlar... (Alfa Yayınları, 133 sayfa)