Kendi evinde hapis büyümek



BURAK GÖRAL/KİOSKLA   SİNEMADA İZLEMEK İÇİN KÖPEK DİŞİ Dogtooth Ebeveyn olmanın en zor tarafı hayatın ya da dünyanın, çevrenizin size verdiği zararlardan ya da verme ihtimaliyle karşı karşıya kaldığınız durumlardan çocuğunuzu korumaya çalışmak elbette. Hatta çoğu zaman bu uğurda bazen istemeden bazen de bilerek, baskıcı anne-baba olmayı göze alırız. Bu hafta 2009 yapımı bir Yunan filmi “Köpek Dişi” ticari gösterime çıkıyor ilk kez.  Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’u tüm dünyada ilgi odağı halne getiren bu filmi düşündürücü hikayesi, soğuk mizahi bir atmosfer eşliğinde gerçekleştirilen tahmin edilemez ve garip sahneleri ile hayli ilgi çekici bir karışım. “Köpek Dişi”nde bir anne-baba iki kız ve bir erkekten oluşan üç çocuklarını da etrafı kapatılmış, havuzlu konforlu bir evin içinde toplumdan uzak bir şekilde yetiştirmekteler yıllardır. Baba evin dışına çalışmak için çıkabilen tek kişi bu ailede. Anne de çocuklarıyla birlikte gönüllü bir mahkumiyet içinde. Üç kardeş de doğumlarından itibaren dış dünyayla ilişkileri yasaklanmış bir şekilde büyümüşlerdir. Tamamen anne-babalarının kurduğu bir dünyayı gerçek sanmaktadırlar. Elbette bu düzen bir yerde bozulacak ve bu enteresan aile farklı durumlarla yüzyüze gelecektir artık. “Köpek Dişi” çebeveynlerin ığrından çıkan korumacılık içgüdüleri hakkında yapılmış ironisi bol bir film. Yönetmen Yorgos Lanthimos’un sonraki filmlerinde de sıkça karşılaşacağımız zaman zaman gergin anların da eşlik ettiği absürd sahnelerle yüklemiş filmini. Yönetmenin özellikle de bu filmi Avusturyalı başta bir usta sinemacı olan Michael Haneke filmlerini andırmasıyla da çok konuşulmuştu. Artık kendi normalitelerini de çoktan aşmış olan anne-babanın çocuklarını dış dünyadan korurken onları aslında neye dönüştürdüklerini izlemek ve üzerinde düşünmek gerek. Ama yine de uyarmalı; “Köpek Dişi” son derece parlak hikayesine ve düşündürdüklerine rağmen her zevke ve beğeniye hitap eden bir film değil. Zaten film bizde de 18+ yaş sınıflandırmasıyla gösterime sunuluyor.   EVDE İZLEMEK İÇİN THE POST Ünlü Fransız gazetesi Le Monde’un kurucusu Hubert Beuve-Méry’nin ünlü sözüdür: “Gazetecilik, temas ve mesafe mesleğidir”. Steven Spielberg’in filmi “The Post”u izlerken sık sık bu sözü düşünüyor insan. 1971 yılında ABD Savunma Bakanı Robert McNamara’nın Vietnam Savaşı hakkında hazırlattığı gözlemci raporları önce New York Times gazetesine sızar. Bu ‘çok gizli’ belgelerde ABD’nin o zamana kadarki dört başkanının da gerçekleri halktan sakladığı, Amerikan ordusunun Vietnam savaşı’nda halka gösterildiği gibi başarılı olamadığı, buna rağmen yitirilecek bir savaşın zorla devam ettirildiği anlaşılmaktadır. Başkan Nixon New York Times’ı vatan haini ilan edip mahkemeye verir. Aynı belgeler o zamanın en güçlü yerel gazetelerinden biri olan ve halka açılıp daha da büyümeyi hedefleyen Washington Post gazetesine de ulaşır. Yazı işleri müdürü Ben Bradlee (Tom Hanks) ellerine ulaşan belgeleri The Times gazetesinden farklı olarak bir günde tasnif edip daha kapsamlı bir şekilde, hiç tereddüt etmeden basmak ister. Ancak gazetenin sahibi Kay Graham (Meryl Streep), intihar eden kocasından kendisine miras kalan işini, çalışanlarını ve elbette kendi geleceğini korumakla habercilik yapmak arasında bir seçim yapmak zorundadır. Washington Post gazetesinin sahibinin ve yazı işleri müdürünün önceki ABD başkanlarla, bürokrat ve hükümetin kimi yöneticileriyle arkadaşlıkları ve temasları var. Elde edilen belgeler bu ilişkileri zedeleyecek, bizzat Nixon tarafından da hedef gösterileceklerdir. Bu yüzden önlerinde verilecek çok zor bir karar vardır. Film, özellikle de bu iki ana karakterin düştüğü ikilem üzerinden, gazetecilerin kaynaklarıyla ya da iktidarla kurduğu temas ve mesafenin önemini ustaca vurguluyor. Filmde de dillendirilen şu önemli gerçeğin haklılığını da pekiştiriyor ustalıkla: “Basın yönetenlere değil yönetilenlere hizmet etmek için vardır.” Bu gerçek gazeteciliğin evrensel doğrularından en önemlisidir. Bunu tamamen unutan, siyasetçilerle kol kola girip onların ve kendilerinin menfaatine çalışan bazı gazete patronlarının, editörlerinin ve yazarlarının ibretle izlemesi gereken bir film bu.   ÇOCUKLARLA İZLEMEK İÇİN İNANILMAZ AİLE The Incredibles Önümüzdeki hafta devam filmi sinemalarımıza gelecek olan “İnanılmaz Aile”nin 2004 yapımı ilk filmi 7 yaşınan büyük her çocuğun keyifle izleyebileceği bir filmdi. Büyük bir metropolde yaşayan Bay İnanılmaz, şehirde en sevilen süper kahramanlardan biridir ve diğer süper kahramanlardan Elastik Kız’la evlenmek üzeredir. Her şey yolunda gibidir. Bay İnanılmaz şehri türlü tehlikelerden korurken mutlu bir düğünle de evlenir. Ancak işler bir süre sonra karışmaya başlar. Yolunda gitmeyen bir kurtarma operasyonu sonrasında Bay İnanılmaz ve diğer tüm süper kahramanlar popülerliklerini yitirirler. Hükümet yeni bir kararla tüm süper kahramanlara yeteneklerini sergilemelerini yasaklar ve onların kimliklerini saklayıp normal vatandaş olarak toplum içinde yaşamalarına karar verir. Yıllar sonra üç çocuğuyla orta halli bir yaşam süren Bay İnanılmaz’la karşılaşırız. Karısı ve birbirinden sorunlu iki çocuğu ve küçük bebekleriyle eski şaşaalı günlerinin ötesinde sıradan bir hayatı vardır artık. Ama hâlâ eski kahramanlık günlerini özlemle anmaktadır. Tam bu sıralarda aradığı gibi bir fırsat çıkar karşısına. Bilinmeyen kişilerce yeteneklerini sergileyebileceği bir görevi karısından saklayarak kabul eder. Ancak bu görev aslında bir komplodur ve görevi veren kişi tüm süper kahramanları tek tek yoketmeyi planlamıştır. Bay İnanılmaz hayatının en zor göreviyle karşı karşıyadır. Üstelik istemeden ailesinin türlü süper güçlere sahip diğer fertlerini de bu tehlikeli maceraya sürüklemiş olur... Özellikle süper kahramanlı çizgi roman ve filmlere meraklı olan sinemaseverleri hedefleyen bu sempatik animasyon filmi zaman zaman Bond filmlerini de alaya alan bir yapıda. Karakterler böylesine uçuk bir konunun içinde olmalarına rağmen o kadar inandırıcılar ki... Filmde oldukça fazla aksiyon sahnesi var. Bunların bazılarında normal bir animasyona göre fazla şiddet malzemesi bulunuyor ama yine de tolare edilebilir düzeyde oldukları söylenebilir. Aile olmak, kendi kimliğini bulmak ve hayata, sorumluluklara karşı cesur olmak konusunda pozitif mesajlarla dolu eğlenceli bir film “İnanılmaz Aile”.   OKUMAK İÇİN ÜÇ YIL Anton Çehov Büyük Rus yazar Anton Çehov’un ülkemizde çok da bilinmeyen bir eseri “Üç Yıl”. Bu uzun öyküde tek taraflı bir aşkla başlayan ve çoğunlukla mutsuzluk içinde yaşanan bir evliliğin portresini çıkarıyor usta yazar. Moskovalı ve hali vakti yerinde bir tüccar olan Laptev, taşradaki evlerinde kızkardeşine yaptığı ziyaret sırasında tanıdığı genç kız Yulia’ya deli gibi aşık olur. Bir gün cesaretini toplayarak ona evlenme teklif eder. Yulia sevmediği ve hayli de çirkin bulduğu bu adamın teklifini en başta reddetse de, yaşadığı çevrede daha iyisini bulamayacğını düşündüğü ve babasınla yaşamaktan da bıktığı için sonradan kabul eder. Laptev kendisi karısına sevdirmek için bir süre uğraşsa da bir noktadan sonra artık vazgeçer. Hikayeye adını veren üç yıl boyunca ne Laptev ne de Yulia, maddi bir sıkıntı yaşamasalar da hiç mutlu olamazlar... Evliliğin zaman içinde insanları dönüştüren bir kurum olduğunu, yanlış b ir evliliğin bir sürü potansiyeli nasıl da mahvettiğini, Moskova’nın zengin sınıfını oluşturan tüccar sınıfının içinde öyle ustalıkla anlatıyor ki Çehov; eğer yazarın zaten eserlerine daha önceden de aşinaysanız büyük keyif alıyorsunuz. Belki en iyi hikayelerinden biri değil, ama güçlü anlatısı; özellikle de karakterlerindeki gerçekçilik her zamanki gibi gayet çarpıcı. (İş Bankası Kültür Yayınları, 115 sayfa)