En küçük süper kahraman: Ant-Man

  • 6 Jul 2018

BURAK GÖRAL/KİOSKLA SİNEMADA İZLEMEK İÇİN ANT-MAN AND THE WASP



Marvel “Ant-Man”in maceralarını bir dolu süper kahraman filmi içinde hafif ve komik filmler olarak tasarlamış. Yeri geldiğinde küçülen, hatta bazen de devleşebilen bir kahramandır Ant-Man. İkinci filmde de ilkinde olduğu gibi mizahi yönde pek de irtifa kaybetmeden yola devam edilmiş. Ama zaten ciddi bir hikaye beklemeyenler için bile biraz hafif, zorlama ve ancak bir çocuk filmi kıvamındaki bir hikayeyle yola çıkılmış malesef.

Ant-man’in içindeki kişiye de küçültüğ büyütebilen kostümünün tasarımcısı Pym’in kayıp karısı Janet yıllar önce tehlikeli bir görev sırasında iyice küçülerek kuantum evreninde kaybolmuş meğer. Pym ve kızı Hope, senelerce onu geri getirebilmek için gizli ve taşınabilir bir laboratuvar oluşturmuşlar. Bu arada Janet da kendisini bulmaları için bu kostümü ilk filmde giyen usta hırsız Scott’ın rüyalarına mesaj gönderiyordur, böylece plana o da katılır… Ama Ghost kod adlı gizemli bir genç bir kız da bu planı sabote etmeye çalışır kendi rahatsızlığını sonlandırabilmek için.

Yani açıkçası biraz zorlama bir hikaye bu. Önceki filmde görülmemiş bir karakteri kurtarmaya çalışan kahramanlarımız, hiç de kudretli ve korkutucu olmayan kötü karakterle de mücadele ediyorlar. O zaman tutunacak tek dal olarak da mizah kalıyor görünürde. Ancak orada da bir problem var kanımca…

Elbette sevimli bir komedi oyuncusu olan Paul Rudd’un Scott’ı yine oldukça sevimli. Ancak bu sefer bütün mizah onun bu sevimli ve çocuksuluğu üzerinden üretilmemiş. Filmin mizah dozunu arttırmak için olsa gerek, başka karakterlerle de desteklenmeye çalışılmış. Scott’ın iş ortakları tamamen böyle ‘yancı’ karakterler olarak çıkıyorlar ortaya. Her göründüklerinde komik bir şey söylemek ya da yapmak zorundalarmış gibi görünüyorlar böyle olunca da. Kimi zaman çalışıyor kimi zaman da aksıyor bu sahneler. Mizah meselesini Scott üstlendiğinde ibre yükseliyor, başka bir yere yansıtılınca ise düşüyor.

Yine de Michael Douglas’ı, kısa da olsa Michelle Pfeiffer’ı ve Paul Rudd’u izlemenin keyifli olduğunu da belirtmeli. Ayrıca son jeneriğin ortasında hikaye “Avengers: Sonsuzluk Savaşı”nın finaline de güzel bir sahneyle bağlanıyor.   

 

EVDE İZLEMEK İÇİN

PHANTOM THREAD

1950’lerin Londra’sında çok popüler bir moda tasarımcısı olan Reynolds Woodcock’un tasarladığı her elbise kadınlar için bir prestij göstergesidir. Evlenmeyi hiç düşünmemiştir. Evinin alt katlarını terzihane olarak kullanmakta ve günleri birçok kadın terziyle çalışarak geçmektedir. Bir de hayatından asla uzaklaştırmadığı ablası Cyril vardır. Reynolds’ın hayatına giren diğer kadınlar ise onun kurallarına uymak zorundalar. Dahi sıfatını hakedecek derecede yeteneği ve karizmasının yanısıra; kendisini adeta güçlü bir kozayla kaplamış, nevrotik özellikler gösteren, mükemmelliyetçi, buyrukçu bir kişiliği vardır.

Yeni tanıştığı genç bir garson olan Alma’dan ve çekingen doğallığından çok etkilenir. Onu yeni elbiseleri için model olarak da kullanmaya başlar. Bir süre sonra Alma, Reynolds’ın evine taşınmıştır. Diğer terzi kadınlarla birlikte çalışıyor, modellik yapıyor ve Reynolds’ın sert duvarlarını kırmaya çalışıyordur. Reynolds güçlü bir adamdır ve aslında bir kadının manevi desteğine hiç ihtiyacı yok gibi görünmektedir… Alma bu durumu tersine çevirmek için bazı şeyler deneyecektir.

Reynolds bir sahnede Alma’ya annesinin resmini yanında taşıyıp taşımadığını soruyor. Alma taşımıyordur ama Reynolds kendi annesinin resmini paltosunun astarında saklıyordur. Hatta saçından bir tutamı bile hep göğsünde taşımaktadır. Aslında Reynolds anneden kopuşunu tam anlamıyla sağlayabilmiş değildir. Annesi yaşamıyor olsa bile, yeri geldiğinde ablasını bu konuma koyan Reynolds, Alma’yı da bir süre sonra diğer eski sevgilileri gibi tüketip yollayacak gibidir. Ancak Alma diğer kadınlardan daha ‘kararlı’dır. Reynolds’ın ‘beni seveceksen benim istediğim gibi seveceksin’ talebini hiç kabul etmez. Hatta Reynolds’ın anne bağlantısını daha ilk tanıştıkları günden itibaren sezer… Reynolds’ın astarının içinde sakladığı gizli sırları çözünce adamı da çözer.

Bu güzel hikaye aslında aynı ev içinde yaşayan üç kişinin birbirini ehlileştirme mücadelesini anlatmakta…

“Magnolia”, “Ateşli Geceler” (Boogie Nights) ve “Kan Dökülecek” (There Will Be Blood) gibi başyapıtlarının yanına konabilecek bir filme daha imza atmış olan yönetmen Paul Thomas Anderson, karakterlerini ince ince detaylandırmış. Filmde çalışan her bir departman bu detaylandırmanın sonuna kadar hakkını vermiş.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÇOCUKLARLA İZLEMEK İÇİN

CHARLIE’NİN ÇİKOLATA FABRİKASI

Charlie and the Chocolate Factory

Tim Burton’ın “Willy Wonka’nın Çikolata Fabrikası” kitabından uyarladığı filmin inanılmaz canlı bir görsel dünyası var. Sırf bu özelliğiyle bile dikkat çekici ve ilk uyarlamasına böyle bir üstünlük sağlıyor.

Anne babası ve onların yaşlı anne babalarıyla yaşayan fakir çocuk Charlie dünyada en sevdiği şey olan çikolatayı sadece doğumgünlerinde yiyebilmektedir. Yakınlarında bulunan, ülkenin ve dünyanın en ünlü çikolata fabrikasının garip sahibi Willy Wonka’nın yaptığı bir duyuru, tüm dünya çocukları gibi Charlie’yi de heyecanlandırır. Duyuruya göre beş şanslı çocuk, bir velisiyle birlikte Willy Wonka’nın ünlü çikolata fabrikasını gezmeye hak kazanacaktır. Tek yapmaları gereken, sadece beş çikolata paketine gizlenmiş olan “altın bilet”lerden birini bulmaktır. Bir mucize eseri bu biletlerden biri Charlie’nin sokakta bulduğu bir para karşılığı aldığı çikolatadan çıkar. Böylece diğer dört çocukla birlikte Willy Wonka’nın kılavuzluğunda çikolata fabrikasını gezmeye hak kazanır.

Gezi sırasında ise herbirinin ailesel nedenlerle sorunları olan diğer dört çocuk arasından Charlie’nin özel bir çocuk olduğunu, kendisi de sorunlu bir çocukluk yaşayan Willy Wonka  keşfedecektir. Günün sonunda Charlie’yi büyük bir sürpriz beklemektedir…

Hollywood’da kendi kuşağının en iyi üç aktörü (diğer ikisi Edward Norton ve Brad Pitt) arasında yer alan Johnny Depp’in rol aldığı her filmde olduğu gibi bu filme de kattıklarını anlatmakla bitiremeyiz. Herşeyden önce görüntüsünü bozmak konusunda en ufak bir tereddütü olmayan bir oyuncu. Batıda Johnny Depp, karakterini büyük ölçüde Michael Jackson’dan aldığı ilhamla oynadığı söylendi. Depp de bunu inkar etti ama Depp’in oldukça tuhaf göründüğünü ve zaman Jackson’a da benzediğini söyleyebiliriz.

“Charlie’nin Çikolata Fabrikası”nı içerdiği kimi ürkütücü sahneleri yüzünden 8 yaşından büyük çocuğunuzla birlikte seyredebilirsiniz. Ama sonrasında ondan gelecek ısrarlı çikolata taleplerini göze almanız gerekecek. Çünkü filmde kullanılan çikolatalar gerçekten fazlasıyla iştah açıcı…

 

OKUMAK İÇİN 

GENÇ WERTHER’İN ACILARI

Johann Wolfgang Von Goethe

Avrupa edebiyatının romantik akımının edebiyattaki en büyük ilham kaynaklarından biri olan Johann Wolfgang Von Goethe’nin bu ölümsüz eseri, zamanında büyük bir ilgiyle karşılanmış. ‘Umutsuz aşk’ üzerine yazılmış en güçlü eserlerden (bir roman-mektup bu) biri aynı zamanda “Genç Werther’in Acıları”. Romanda geleceği gayet parlak bir genç olan Werther’in Lotte adlı genç bir kıza duyduğu umutsuz aşkı Werther’in arkadaşı Willhelm’e (hayali bir arkadaştır belki de…) yazdığı mektuplar yoluyla anlatılıyor.

Aslında Lotte de bir şeyler hissediyordur ama Albert adlı iyi bir adamla nişanlıdır ve o zamanlar, verilmiş sözler öyle kolay bozulamazlar! Mektuplar giderek karamsarlaşan Werther’in trajik sonuna kadar ilerler… Goethe’nin iki haftada yazdığı söylenen bu dev eseri, okuyucunun da kalbini sızlatmayı başarıp kitabı gözyaşlarıyla bitirmesine neden oluyor. Zamanında da Almanya’da çok büyük bir ilgi görmüş ve bir intihar salgını başlattığı da yazılır. (Can Yayınları, 164 sayfa)

Yorum Yap

Yazarın Diğer İçerikleri

3 FİLM 1 KİTAP
3 FİLM 1 KİTAP
3 FİLM 1 KİTAP
3 Film 3 Kitap
3 Film 3 Kitap
3 Film 3 Kitap
3 Film 3 Kitap
3 Film 3 Kitap
3 Film 3 Kitap
3 Film 3 Kitap
3 FİLM 3 KİTAP
3 Film 3 Kitap