3 FİLM 1 KİTAP – 29 Kasım



BURAK GÖRAL İLE 3 DVD 1 KİTAP

ÖRÜMCEK ADAM: EVE DÖNÜŞ

Spider-man: Homecoming

Yönetmen: Jon Watts

Oyuncular: Tom Holland, Michael Keaton, Robert Downey Jr.

133 dakika, 13+

Yeni model “Örümcek Adam” ilk kez “Kaptan Amerika: İç Savaş”da tadımlık bir giriş yaptı.  Şimdi nihayet kendi filmiyle Marvel evrenine iyice yerleşiyor. Yeni Örümcek-Adam’ın yaşı daha küçülmüş, 14-15’e getirilmiş, daha aktif, heyecanlı, biraz geveze ve öncekiler gibi Ben Amca ve May Hala’yı sayıklayıp durmuyor. Komşu kızına umutsuzca aşık değil. Önüne gelenden tokat yemiyor ve dünyanın bütün talihsizlikleri onun başına gelmiyor!

80’lerin kolejde geçen ergen komedilerine yaklaştırılıyor ki zaten filmde buna açık bir gönderme de var. Peter Parker elbette yine okulda bir kıza ilgi duyuyor ve ona açılmaya çalışıyor. Bu gençleştirme operasyonundan nasibini alan cazibeli halası May’le ‘büyükanne-torun’ ilişkisine benzeyen ilişkisi de ‘anne-oğul’ ilişkisine yaklaştırılmış biraz. Yalnız son zamanlarda Hollywood’dan gelen her genç kitle filminde olduğu gibi ırk ayrımcılığına karşı bir önlem amacıyla serpiştirilmiş karakter galerisi biraz fazla kaçmış. Peter Parker’ın çevresinde arap, hintli, yahudi, siyah, beyaz, sarı, uzakdoğulu her türlü ırktan, kostümden çocuk gösteriliyor sürekli.

“İç Savaş”ta da olduğu gibi Peter’a Iron Man yani Tony Stark ağabeylik yapıyor sık sık. Peter’a özel olarak yaptırdığı Örümcek Adam kostümü ise filmin en göze batan kolaycılığı. O aşırı teknolojik kostümün görünüşü farklı olabilir ama Iron Man kostümünden pek bir farkı yok ve karakterin güçlerini tümüyle kostüme bağlayan bir hamle bu. Sanki filmin sonlarına doğru da bunun farkına varmışlar gibi Peter’ı bu kostümden kurtarıyorlar yapımcılar.    

Altı kişinin üzerinde çalıştığı senaryo, dinamik bir kurguya, popüler göndermelere ve esprili diyaloglara sahip.

21 yaşındaki İngiliz oyuncu Tom Holland’ın Örümcek Adam performansı önceki filmlerdeki Andrew Garfield’dan kat kat iyi ve dinamik. Fiziksel komediye yatkınlığını kanıtlamanın ötesinde, 15 yaşında bir ergene de dönüşebilemiş.

Özellikle genç seyiciler için renkli ve eğlenceli bir süperkahraman filmi “Örümcek-Adam: Eve Dönüş”.

BATMAN V SUPERMAN: ADALETİN ŞAFAĞI

Batman v Superman: Dawn of Justice

Yönetmen: Zack Snyder

Oyuncular: Ben Affleck, Henry Cavill, Amy Adams

151 dakika, 7+

Çizgi roman dünyasının en sevilen iki karakterini çarpıştırmak daha fikir olarak bile çok cazip tabi ki. “Batman v Superman” bunun üzerine oynayan bir film en başta. Ama bunun çok daha fazlasını, mutlak gücün mutlak iyiliği getireceğinin bir garantisi olmadığı da anlatılmak istenmiş. Bu konu Batman’in ve filmin asıl kötüsü Lex Luthor’un motivasyonu olarak çıkıyor karşımıza: Fazla güçlü olan biri, gelecekte bu gücü sadece iyilik için kullanmak istemeyebilir yani!

İyi, güzel de sadece bu ‘olasılık’ üzerine Superman’e düşman olmak zayıf bir çıkış noktası yine de. Senaryo Luthor’un iki kahramanın arasını bozmaya çalışması üzerine kurulu dursa da, bunu çok karışık ve eksik bir olay örgüsüyle yapmaya çalışıyor. Luthor bunu kötü geçen çocukluğu yüzünden mi yapıyor? Tanrı’ya kızıp Superman’e mi saldırıyor? Peki Batman niye çabucak gaza geliyor? Superman’in gözden düşüşü de inandırıcı ve güçlü bir nedenle gerçekleşmiyor. Filmin bütün felsefesi, yeterince olgunlaşamadan aksiyon içinde boğuluyor. Üstelik ana karakterlerinin hiçbirine kıyamadan aşırı bir korumacılıkla ilerliyor hikaye. Film bize insanoğlunun kötücüllüğünü anlatmakta yetersiz kalıyor böyle olunca da. Bu yüzden Superman’in “bu dünyada kimse iyi kalamaz” demesi de o kadar etkili olamıyor.

Büyük finalde karşımıza çıkan ‘süper kötü canavar’ ise artık süper kahraman filmlerinin bıktıran klişelerinden biri. Doomsday adlı bu canavar, tasarımıyla, çıkardığı seslerle ne kadar güçlü ve korkunç olursa olsun iz bırakan bir etki yaratamıyor.

İlk kez Batman’i canlandıran Ben Affleck, Bruce Wayne’in bu dönemine cuk oturmuş. Hem fizik olarak hem de beden diliyle karakterini dolduruyor. Superman kostümünü ikinci kez giyen Henry Cavill ise çocukluğumuzun Superman’i Christopher Reeve’in yarısı kadar bile sempati doğuramıyor bende. Superman’in büyük aşkı Lois Lane rolünde Amy Adams önceki filmde olduğu gibi düzgün bir performans gösterse de Henry Cavill ile sıcak bir ikili oluşturamıyor sanki. Jesse Eisenberg ise farklı bir Lex Luthor olarak akılda kalabiliyor. 

Filmin 11 Eylül saldırısını hatırlatan başlangıç sahneleri, başından sonuna Hans Zimmer imzalı müzikleri ve Wonder Woman’ın final kapışmasına katıldığı bölümler keyif veriyor.    

Ama 151 dakikalık film sadece senaryosuyla değil kurgusuyla da dağınık ve yorucu maalesef.

DEADPOOL

Yönetmen: Tim Miller

Oyuncular: Ryan Reynolds, Morena Baccarin, Ed Skrein

108 dk. 15+

Deadpool’u diğer Marvel kahramanlarından ya da aslında diğer bütün çizgi roman karakterlerinden ayıran özelliği ‘farkındalığı’. Çünkü Deadpool bir çizgi roman kahramanı olduğunun gayet bilincinde bir süper kahraman ve bunu seyirciyle sık sık paylaşıyor..

İlk kez 90’lı yıllarda çizgi roman dünyasına adım atan Deadpool’a ben de çok aşina değildim açıkçası. Ancak çizgi roman raflarında yaptığım kimi okumalarda gördüğüm o ki “Deadpool” süper kahraman evreninin en edepsiz, en doğrudan, en vahşi ve en geveze karakteri. Öyle maceraları var ki mesela bir tanesinde bütün Avengers kahramanlarını tek tek öldürüyor. Örümcek Adam’ın bile gözünün yaşına bakmıyor. Bir diğerinde edebiyat tarihinin en sevilen kahramanlarına saldırıp hepsini çok vahşi biçimlerde katlediyor. Don Kişot’u, Sherlock Holmes’u, Tom Sawyer’ı bile hatta! Deadpool, bu cüretkar ve hayli kanlı mizahıyla tabi ki çocuk okurlar için örnek bir kahraman değil!

Eski bir ordu mensubu olan Wade Wilson, geçimini kiralık kabadayı olarak sağlamaktadır artık. Ancak bir gün yeni sevgilisiyle mutlu mesut yaşarken kanser olduğu haberini alır. Esrarengiz bir organizasyon onu farklı bir yöntemle iyileştirebileceğini söyler. Wilson bu işkenceyle dolu ‘tedavi’yi kabul eder, iyileşir iyileşmesine ama karşılığında yanıklar içindeki vücudunu ve yüzünü bir maskenin ardına saklamak zorunda olan ölümsüz bir ölüm makinesine dönüşür. O artık intikamının peşine düşmüş, merhamet ve vicdan gibi duygulardan muaf ama çok utanmaz bir mizah anlayışına sahip Deadpool’dur. Ana hikayesinde çok büyük bir buluş olmasa da bundan sonrası birbirinden vahşi ve eğlenceli aksiyon sahneleriyle dolu.

“Deadpool”, gösteri sanatında seyirci önündeki bireyin seyirciyle iletişime geçmesine verilen ‘dördüncü duvarı kırmak’ deyimine şahane buluşlarla yeni anlamlar katıyor adeta. Deadpool, bütün olan bitenler sırasında seyirciyle şakalaşıp, bunun bir film olduğunu sık sık açık ediyor. Başka filmlerle, süper kahramanlarla alay ediyor. Gerçek dünyaya ait oyuncular, şarkıcılar ve daha bir sürü pop kültür malzemesi diyaloglarda ve sahnelerde kendisine yer buluyor. Şimdiye dek gördüğümüz en dürüst jeneriklerden biriyle açılan film, asıl kahramanların filmin senaristleri olduğunu yazarak eleştirmenlerin alanına bile giriyor! Çünkü filmin gerçekten de en güçlü yeri senaryosu ve film daha başlarken buna kendisi dikkat çekiyor.

***

YEDİ TAŞ

Vénus Khoury-Ghata

Can yayınları, 188 sayfa

Beyrut doğumlu Lübnan asıllı Fransız şair-yazar Vénus Khoury-Ghata en çok da şiirleriyle övgü alan bir yazar. Ama “Yedi Taş” adlı bu kısa romanı da vurucu bir kadın hikayesi anlatmakta.

Çölün kıyısında, hamsin rüzgârının estiği unutulmuş bir köyde cezasını çekmeyi bekleyen Noor’u anlatıyor bize yazar. Zinadan suçlu bulunmuştur, recm edilecektir. Kaçmayı ya da isyan etmeyi de düşünmez, tek arzusu kaderine boyun eğip günahının bedelini ödemektir. Tek düşüncesi, babalarının alıp gittiği üç çocuğudur. Ne özgürlüğe özlem duyar ne de olası bir başka hayata. Ama bir anda yabancı bir kadın giriverir hayatına…  

Bu trajik romandan tadımlık bir alıntı:

“Noor kendisini ayakkabısının tabanına yapışan solmuş yapraklar kadar, bahçesindeki kör kuyu kadar kuru hissediyordu. Mümkün olduğunca az besleniyordu, derisine işleyen soğuğu kırmak için ateş yakmıyordu artık, etrafındaki hiçbir şeyi değiştirmemeye, yerini değiştirirken sandalyeyi gıcırdatmamaya ve dağın yuttuğu güneşin bir ceviz kadar küçüldüğü saatte onu meydana götürürlerken kendisini yalnız hissetmemek için seccadesinin yerini aklında tutmaya dikkat ediyordu. Önceden planlanan geleneksel yemek için gerekli olan keçisini yakalayacak hain çocuklar ve köpekler eşliğinde geleceklerdi. Kurtuluş taşları adı verilen ilk yedi taşı attıktan sonra yemek yiyeceklerdi. Parmaklarıyla sayarak yedi diye tekrar etti. Haftanın günleri gibi, ardiyenin çatısını tutan taşlar gibi yedi. Kafasını, yaz güneşinde olgunlaşmış bir nar misali kırmak için yedi taş.”

(bültenden)