Abba ilacımız geldi!

  • 20 Jul 2018

BURAK GÖRAL/KİOSKLA.CO SİNEMADA İZLEMEK İÇİN MAMMA MIA! YENİDEN BAŞLIYORUZ Mamma mia! Here We Go Again



2008 yapımı ilk “Mamma Mia!”da Sophie adlı 20 yaşındaki genç kız, düğününe hazırlanırken annesi Donna’nın eski sevgilisi olan üç çekici adamı da davet eder. Sophie evlenmeden önceki günlerde hangisinin gerçek babası olduğunu öğrenmeye çalışır. Merly Streep, Colin Firth, Pierce Brosnan, Stellan Skarsgård, Julie Walters ve Amanda Seyfield’dan oluşan yıldızlar kadrosu ABBA müzikleri, deniz, güneş ve komedi, neşeyle dolu bir filmdi.

Şimdi tam 10 yıl sonra çekilen bu devam filmiyle sevdiğimiz bütün karakterler yine ABBA’nın melodik, duygu dolu şarkılarıyla geri döndüler. Ancak bir farkla; Donna (Meryl Streep) ölmüştür. Kızı Sophie annesinin bu güzel Yunan adasındaki eski evini onun anısına tatlı bir butik otel olarak yenilemeye karar vermiştir. Büyük açılış partisi için bütün sevdiklerini tekrar adaya davet eder.

Elbette bir filmi dolduracak zenginlikte bir hikaye değil bu. Üstelik ABBA’nın en popüler şarkılarını da ilk filmde zaten kullanmışlardı. Şahane oyuncular o güzelim şarkıları ustalıkla söylemiş ve belli ki bir karaoke gecesine katılmış bir grup arkadaş gibi de eğlenmişlerdi. Sadece Pierce Brosnan şarkı söylerken bir parça aksıyor gibiydi!

Yapımcılar bu sefer aynı oyunculara başka birkaç isim daha eklemişler (Andy Garcia ve Cher mesela) kalan şarkılara (birkaç tekrar şarkı da ekleyerek) yeni bir öykü oluşturmaya çalışmışlar. Özgür ruhlu, yaşam enerjisi yüksek Donna’nın gençliği ve aynı günler içinde tanıştığı üç genç erkekle yaşadıklarını filmin temel hikayesi yapmışlar. Elbette bu üç erkek ilk filmde tanıştığımız ve Sophia’nın babalarım dediği mimar Sam (Pierce Brosnan), İngiliz bankacı Harry (Colin Firth) ve İsveçli Bill’den (Stellan Skarsgaard) oluşmakta.

Bu kadar kalabalık bir kadronun bir de gençliklerini hikayeye eklemek, kağıt üstünde biraz karışık görünebilir ama film bu handikapı çok rahat aşıyor. Genç oyuncuların da önceki kadronun samimiyeti ve enerjisine kolayca uyum sağlamasının bunda büyük payı var doğrusu.

Hikaye yer yer zorlama hissi vermiyor değil ama ikinci bir “Mamma Mia!” filmine niye itiraz edelim ki şu vahşi zamanlarda? Rengarenk, yaşam enerjisi, aşkla ve insana dair güzel duygularla dolu bir müzikal insana gerçekten de iki saatliğine de olsa doping etkisi yapıyor.

 

EVDE İZLEMEK İÇİN

BENİ ADINLA ÇAĞIR

Call Me By Your Name

Sinemada izlemeyi sevdiğimiz en melankolik hikayeler birbirine açılamayan utangaç aşıklar, birlikte olmaları bir şekilde zor ihtimal olan aşıklar ve elbette bir de toplumdan gizli yaşanması gereken tutkulu aşklar… “Beni Adınla Çağır”ı bunların hepsine dahil edebilirsiniz. Melankolinin de melankolisi bir hikaye anlatıyor film, üstelik İtalya’nın pastoral güzellikleri içindeki sakin bir kasabada yaşanan bir hikaye bu.

1983’de kuzey İtalya’da bir yazlık evinde anne babasıyla beraber yazını geçiren 17 yaşında genç bir delikanlı Elio. Günlerini kitap okuyarak, güneşlenerek, bisiklete binerek geçirir. Etrafında dolaşan kendi gibi gençler de vardır arada. Hatta bazı kızlarla küçük flörtler de yaşıyordur. Elio’nun profesör babasının çalışmalarında yardımcı olmak için gelen 24 yaşındaki, yakışıklı bir Amerikalı Oliver, o yazı Elio için unutulmaz bir hale getirecektir. Birlikte takılmaya, gezmeye, bol bol sohbet etmeye başlarlar. Ancak zaman geçtikçe aralarındaki ilişki giderek derinleşir…

ne kadar heteroseksüel olursanız olun, eşcinsellik içeren hikayelerde, hikayeyi cinsiyetler üzerinden okumamak gerektiğini düşünürüm hep. Dünyada yaşanan onca tutkunun, olamaz dediğimiz onca olayın öğrettiği çok net bir şey olmalı artık insanda; aşkın bir cinsiyeti veya sabit bir kuralı yok.

“Beni Adınla Çağır” Elio’nun kendi cinsel yönelimini ve aşkı ilk kez keşfettiği günleri anlatıyor. Yönetmen Guadagnino ilk aşkın içinde yatan heyecan ve gerginliği çok iyi yansıtmayı başarıyor filminde. Guadagnino, Andre Aciman’ın bizde “Adınla Çağır Beni” adıyla yayımlanan romanını usta senarist James Ivory ile birlikte uyarlamış sinemaya. Kitapta okurken burası nasıl sinemaya uyarlanabilir ki diyebileceğiniz bazı duyguları müthiş görsel karşılıklar bularak sahnelendirmişler.. İki genç erkeğin arasındaki erotizm de çok gerçekçi sunulmuş. İkisi de birbirlerine merakla, duyguyla ve yarı-utangaçlıkla, heyecanla sokuluyorlar. Bu açıdan iki oyuncu da ustaca yönetilmişler.

Elio’nun Oliver’sız günlerinde yaşadıkları ise filmin zirvesini oluşturuyor aslında. Filmin ve filmdeki yaz mevsiminin de bittiğini gösteren o son sahnesi özellikle, izleyen herkesin boğazını düğümleyebilecek güçte. Ondan önce Elio’nun babasıyla yaptığı konuşma da çok etkileyici bir baba-oğul sahnesi olmuş. Nitekim çok fazla meziyeti var filmin ama yine de, özellikle orta kısımda bir hantallık olduğunu düşünmek mümkün.

İtalyan yönetmen Luca Guadagnino’nun 2009 yapımı filmi “Benim Adım Aşk” (I am Love) gibi bir başyapıt değil kanımca ama “Beni Adınla Çağır”, filmdeki melankoliyi yakalayabilenlerin etkisini bir süre üzerinde taşıdığı filmlerden biri olacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

ÇOCUKLARLA İZLEMEK İÇİN

MEGAZEKA

Megamind

Açıkçası “süperkahramanlık” konusuna kafa yoran her film belli bir ilgiyi hakediyor. Pixar filmlerinin en iyilerinden biri sayılan “İnanılmaz Aile” (The Incredibles) yıllara meydan okuyan yenilikçi bir bakışa sahipti. “Megazeka” ise o kadar derin olamıyor belki ama işin eğlence kısmında hiç tökezlemiyor.

“Megazeka”nın özünde Superman başta olmak üzere süperkahraman mantığının parodisini yapmak var. Tabi telif mevzularından dolayı tam adını kullanmayıp küçük imaj oynamalarıyla süperkahramanların en sevileni Superman’i Metro Man yapmışlar.  Filmin ana kahramanı Megazeka’yı Metro Man’in hayat çizgisiyle paralel başlatan öykü, mavi derisi yüzünden dışlanan ve hep Metro Man’ın yardımseverliğinin arkasında kalan Megazeka’nın kötü olmaya karar vermesiyle şekilleniyor… Tabi ki yine medya dünyasından bir Lois Lane de var. Megazeka’nın bir gün yenmeyi başardığı Metro Man’in sevgilisi Roxanne’i de kazanma çabaları ve türlü aksiyon sahneleriyle matrak bir finale doğru hızla yol alıyor film…

Orijinal seslendirmesinde Will Ferrell, Tina Fey, Brad Pitt ve Jonah Hill kendi sinema personalarını da işin içine katarak yapıyorlar işlerini. Bu nedenle filmin orijinal sesiyle izlenmesi eğlence dozunu ikiye katlıyor…

Aslında bir başka okumayla ‘iyi’ olanın değerinin bilinmesi için etrafta ‘kötü’nün de olması gerektiğini söylüyor bir süre. Ama sonra ‘kötü’nün içindeki ‘iyi’yi keşfetmesi klişesine bulanıyor. “Megazeka”nın işinin eğlence olduğunu bu ağır meseleler üzerinde pek takılmamasının yanısıra eğlenceli ve komik diyaloglarından da anlıyoruz… 6 yaşından sonra ideal.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

OKUMAK İÇİN

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE

Stefan Zweig

Avusturyalı yazar Stefan Zweig’ın eserleri, farklı yayınevlerinden tekrar tekrar basılmaya devam ediyor. Zweig’ın hikayelerini okurken karakterlerin iç dünyalarına tümüyle hakim olursunuz. Zweig’in gücü öykülerinin kahramanlarının iç dünyalarını anlatmaktaki üstünlüğüdür. Karısıyla beraber intihar ederek yaşamına son veren yazarın, kırılgan kişiliği yazdıklarında da kendisini gösterir. İnsanoğlunun aslında derinlerinde ne kadar çabuk raydan çıkabileceğini, olağanüstü güçlü olabileceği gibi kendisini ne kadar da kolay bir şekilde arzularının esiri haline sokabileceğini kimi zaman basit ama çok etkileyici hikayelerle anlatabilmiş, üretken bir yazar/düşünür.

Zweig’ın “Olağanüstü Bir Gece”si de son derece rahat ve varlık içinde bir hayata sahip olan burjuva bir genç adamın yaşadığı büyük bir değişimi anlatıyor. Bu adam hayatı boyunca sürekli ‘alan’ bir adamdır. İşlediği küçücük, masum gibi görünen küçük bir suç, onu ‘vermek’le de tanıştıracaktır. Bütün hayatı hipodromda yaptığı küçük bir hareketle değişir. Kahramanımız meğer o zamana kadar sadece ‘yaşadığını sanan’ bir adammış…

Tabi ki Zweig’ın en güçlü ‘uzun hikayesi’ değil. Nitekim bir “Amok Koşucusu” kadar derin ve yaralayıcı, “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” kadar hüzünbaz, “Satranç” kadar da zeka dolu bir hikaye değil “Olağanüstü Bir Gece”. Ama Zweig okurlarının yüzüstü bırakmayan keyif veren bir ‘uzun hikaye’. (İş Bankası Yayınları, 64 sayfa)

 

 

 

 

Yorum Yap

Yazarın Diğer İçerikleri

Av İle Avcı Dost Olunca
Predator: AVCI GÜÇLENDİ
Çocuklarla Süper Kahramanlık
Büyüyünce kaybettiğimiz şeyler
Tom Cruise ile nefes nefese
“Zor Ölüm” taklidi bir gişe eğlencesi: Gökdelen
En küçük süper kahraman: Ant-Man
Yeter ki oyunsuz olmasın hayat!
Gelinlerin savaşı
Deadpool’da biraz ehlileşme var!
Kadınlar ve Elmaslar
Bu bir aşk hikayesi değil!
Dinazorlu felaket filmi
BURAK GÖRAL İLE KÜLTÜR SANAT REYONU
Bir çıkış yolu aramak…
Han Solo gençken daha mı ciddiymiş?
Makineleşen İnsan Mı; İnsanlaşan Makine Mi?
3 Film 3 Kitap
BURAK GÖRAL İLE KÜLTÜR SANAT REYONU
BURAK GÖRAL İLE KÜLTÜR SANAT REYONU