3 FİLM 3 KİTAP

  • 12 Feb 2016

Tatil Zamanı / The Vacation, Guruldayan Kalpler, American Ultra, Sen Benim Hayatımsın / Ferzan Özpetek,Seyrek Yağmur / Barış Bıçakçı, Dr. Jekyll ile Bay Hyde / Robert Louis Stevenson hakkında



Tatil Zamanı / The Vacation

 

“Tatil Zamanı” 1980’lerde video piyasasında çok rağbet gören “Sevimli Aile” serisinin bir nevi devamı niteliğinde. O serideki sarsak ailenin oğlunun kendi ailesiyle yine ilk filmdeki eğlence parkı gezisini yinelemesi üzerine kurulu bir devam filmiyle karşı karşıyayız. Ailenin babası Rusty’nin düşük seviyedeki karizmasını yenilemesi için ailesini iyi bir tatille buluşturması gerekmektedir. Bu tatile gidiş yolculuğu tabi ki de komik olduğu kadar, ailenin kopma noktasına yakın duran iç iletişimini de onaracaktır haliyle…

Griswold ailesinin yol boyunca yaşadıkları aşırılıklar çok komik. Seks içerikli pek çok edepsiz espriyi de barındıran bir mizah anlayışı da filme sinmiş durumda. Ama sadece buna yaslanan bir komedi de denemez doğrusu. Korece konuşan araba GPS’i, ailenin rafting denemesi, ailenin doğal jakuzi tecrübesi gibi sahneler de çok eğlenceli.

Önce “The Office” dizisiyle, sonra da “Felekten Bir Gece” filmleriyle tanınan Ed Helms’in dinamik performansıyla dikkat çektiği filmde “Çocuklarla Evlilik”in yıldızı Christina Applegate’i de ailenin annesi Debbie olarak izliyoruz. Seksi sarışın “Kelly Bundy”yi artık anne rolünde izleyince insan kendini biraz yaşlanmış hissediyor açıkçası!

Guruldayan Kalpler

 

Üzerimize yağmur gibi yağan, birbirinden sulu içerikli, ucuz ve piyasa işi yerli komedi filmlerinin arasında “Guruldayan Kalpler” samimi ve nitelikli bir komedi filmi. Sıkıcı ve didaktik olma tuzaklarına çok düşmeyen senaryosunun yanısıra sanat dediğimiz kavramın sanatçılar ve halk arasında nasıl göründüğünü tartışan ve bu anlamda düşündüren bir yanı da var. İnşaat işçisi Yaşar, üç aylık maaşını vermeyen patronuna karşı direniş sergilerken diğer işçi arkadaşları tarafından tümüyle yalnız bırakılınca dımdızlak ortada kalıverir. Karısı Vicdan, iki çocuğu ve kaynanasıyla yaşayan Yaşar, arkadaşlarının oyununa gelip bilmeden bir hırsızlık vakasına karışır. Bakır ve alüminyum çalmak için girdiği mekan Hülya adlı bir heykeltraşın atölyesidir. Hülya, Yaşar’ın içten itirafından ve mahçubiyetinden etkilenerek ona yanında çalışma fırsatı verir. Böylece Yaşar çok yabancısı olduğu bir dünyada kendisine güzel bir iş bulmuştur, ayrıca da ‘sürrealist sanat’la da tanışmış ve dünyası değişmeye başlamıştır…

Doğrusu bazen tipik oynak yerli komedi müziğinin fazla öne çıktığı filmde, bazı oyunculuklarda da dengesizlikler var. Kimisi sit-com’da gibiyken, kimisi daha gerçekçi görünüyorlar. Ama özellikle Yaşar’ın karısı Vicdan’ı oynayan Algı Eke’nin sıcacık ve komik performansı filme çok şey katıyor. Eke’nin kendine has komik bir tarzı var. Özellikle de Vicdan’ın sarhoş olduğu sahnede resmen gülme krizine sokuyor izleyenleri… (Kanal D)

American Ultra

Başarısızlıkla sonuçlanan bir CIA deneyinde kullanılmış olan bir gençtir Mike. Deneyin sonunda hafızası silinmiş, küçük bir kasabada yaşamaya mahkum bırakılmış, panik atak sahibi ve yavaş düşünen bir tezgahtardır artık. Neyse ki onunla çok ilgili, güzel ve iyi bir kızarkadaşı vardır. Ancak CIA merkezinde kendini göstermek isteyen hırslı bir yönetici Mike’ı yoketme kararı alır. Bundan sonrası küçük çaplı bir “Bonnie ve Clyde” filmi gibi..

Kafası kırık bir film “American Ultra”. Grafik romandan uyarlanmış hissini veriyor ama özgün bir hikaye. Yer yer kendisini gösteren mizahı ve yüksek şiddet dozu, belirli bir seyirci grubu için cazip gelebilir ama sonuçta izleyicisine hiçbir şey veremeyen bir film bu. Komediye biraz daha fazla yaslansa belki daha akılda kalıcı ve eğlenceli bir film olacakmış. Ama türler arasında dolanmaktan başı dönmüş yönetmenin… Topher Grace’in renksiz ve inandırıcı olmaktan uzak duran kötü adam karakteri dışında Jessie Eisenberg ve Kristen Stewart gayet izlenebilir performanslar sergiliyorlar. 15 yaşından büyükler için… (As Sanat)

3 KİTAP

Sen Benim Hayatımsın / Ferzan Özpetek

 

İtalya’da yaşayan başarılı Türk yönetmen Ferzan Özpetek’in bu ikinci kitabı otobiyografik özellikler gösteren uzun bir mektup aslında. Özpetek sevgilisine yazdığı bu uzun mektubunda ona olan aşkını bütün içtenliğiyle ifade ederken İtalya’da yaşamaya başladığı ilk yıllarda yaşadıklarını ve tanıdığı birbirinden renkli insanları da anlatıyor. Özpetek bütün samimiyetiyle Roma’daki gey topluluğunun yaşamlarına dalıyor. Anlaşılan “Cahil Periler”deki çatı katında yenen yemekler ya da “Bir Ömür Yetmez”deki zengin ve şen şakrak yemek masaları Özpetek’in içinde olduğu bu topluluğun yansımaları.

Başarılı yönetmenin her filminin nereden çıktığını bu anı romanında yakalamak mümkün. “Karşı Pencere”nin, “Serseri Mayınlar”ın, “Kutsal Yürek”, “Bir Ömür Yetmez”, “Kemerlerinizi Bağlayın” ve “Şahane Misafir”in hikayeleri Özpetek’in etrafında olan arkadaşları ya da tanıdıklarının başından geçen duygusal ve bazen hüzünlü bazen de eğlenceli gerçekten yaşanmış hikayelermiş.

Bu hikayeleri tabi ki filmlerindeki gibi duygusal bir pencereden ya da coşkulu bir aşkla aktarıyor Özpetek. Ancak parlak bir kariyeri olan bir yönetmenin otobiyografik kitabında daha çok sinema anısı okumak istiyor sinemasever bir okur doğrusu. Belki sinema anılarını da üçüncü kitabına saklıyordur… (Can Yayınları, 236 sayfa)

Seyrek Yağmur / Barış Bıçakçı

Barış Bıçakçı’nın bu kısa romanı takipçileri için yeni çağın “Aylak Adam”ı olarak anılmaya başladı bile. Ancak Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam”ı daha akıcı bir dile ve olay örgüsüne sahiptir. Bıçakçı’nın kitabının şahane bir ismi var öncelikle. İlk bölümün sonundaki şu paragraftan çıkmış kendisi: “Elinde emaye kap ile savrula savrula koşturan Rıfat’ı görenler birbirlerini dürtüp, ‘şu iriyarı adamı tanıyor musun?’ diyeceklerdi, ‘Kitapçı Rıfat. Hikayesi çok hazin. Bütün ömrü seyrek bir yağmurun peşinde koşmak ile geçiyor.”

Rıfat’ın hikayesini bir A noktasından başlatıp B noktasına götürmeyi seçmiyor Bıçakçı. Onun yalnız ve kırılgan ruhunu, hüzünbaz hayatını bölük pörçük bir dizilişle anlatıyor. Rıfat’ın yaşadığı günlerden bir demet okuyoruz. Rıfat’ın hayatına hayata, kadınlara, etrafına dair düşüncelerine ve geçirdiği günlere kısa bakışlar attığımız bu kısa bölümler hayli yoğun cümlelerden oluşuyor bazen. O yüzden kolay okunsalar da iyi hazımlanması gereken cümleler bunlar. Sık sık durup sizi anlatıya katılmaya zorlayan bir interaktif okumaya davet eden bir metin bu. Rıfat’ın onu terkedip giden sevgilisinin ağzından kendisine yazdığı mektup mesela. Çok güzel yazılmış, ironik, melankolik ve ilham verici doğrusu. Aslında iyi romanları başka çok iyi romanlarla karşılaştırmamak lazım. “Aylak Adam” benzetmesi kimi okuyucuları daha baştan hayal kırıklığına davet ediyor bence…

Ama yine de kahramanının çaresizliğini, yalnızlığını şairane bir dille aktaran Bıçakçı ‘erkek hüznü’nü ya da ‘hüzünbaz erkek profili’ni çok iyi yansıtan kitaplara bir yenisini daha eklemiş oluyor. (İletişim Yayınları100 sayfa)

Dr. Jekyll ile Bay Hyde / Robert Louis Stevenson

 

“Hazine Adası”nın yazarı İskoçyalı Robert Louis Stevenson’un bu uzun öyküsü hacminden taşan büyük bir hikaye anlatır aslında. Victoria devri İngiltere’sinde geçen bu ‘iki ruhlu adam’ hikayesi aslında insanoğlunun içindeki karanlığa bakan çok iyi yazılmış gerilimli bir romandır. Hikaye bir avukat olan Bay Utterson’un şahit olduğu olaylardan oluşmakta. Toplumda saygın bir doktor olduğu bilinen Henry Jekyll, zaman zaman başka bir insana dönüşmüş gibi etrafındakilerini şok eden kötülükler yapan vicdansız bir adama dönüşmektedir. Bu dönüşüm onun fiziksel görünüşüne bile yansıyordur.

Stevenson’ın romanı o kadar güçlüdür ki onlarca filme, diziye ve bilumum sanat eserlerine ilham kaynaklığı yapmıştır. Türkçeye pek çok kalıcı çeviri hediye eden Celal Üster’in önsözü, notları ve çevirisiyle İş Bankası Yayınları’ndan çıkan kitabın özellikle son bölümü çok etkileyici. Kötülüğün iyiliği nasıl yok ettiğini, kendini öne çıkarabildiğini bazen iyi olanı nasıl ezip geçtiğini çok iyi anlatıyor. İşte size bir alıntı: “Ürkütücü olan, bu çukurun dibindeki çamurun çığlıklar atıp sesler çıkarıyor olmasıydı; bu şekilsiz balçığın elini kolunu oynatıyor ve günah işliyor olmasıydı; bu ölü ve şekilden yoksun şeyin hayatın işlevlerini ele geçiriyor olmasıydı.” (İş Bankası Kültür Yayınları, 86 sayfa)

Yorum Yap

Yazarın Diğer İçerikleri

Av İle Avcı Dost Olunca
Predator: AVCI GÜÇLENDİ
Çocuklarla Süper Kahramanlık
Büyüyünce kaybettiğimiz şeyler
Tom Cruise ile nefes nefese
Abba ilacımız geldi!
“Zor Ölüm” taklidi bir gişe eğlencesi: Gökdelen
En küçük süper kahraman: Ant-Man
Yeter ki oyunsuz olmasın hayat!
Gelinlerin savaşı
Deadpool’da biraz ehlileşme var!
Kadınlar ve Elmaslar
Bu bir aşk hikayesi değil!
Dinazorlu felaket filmi
BURAK GÖRAL İLE KÜLTÜR SANAT REYONU
Bir çıkış yolu aramak…
Han Solo gençken daha mı ciddiymiş?
Makineleşen İnsan Mı; İnsanlaşan Makine Mi?
3 Film 3 Kitap
BURAK GÖRAL İLE KÜLTÜR SANAT REYONU